Simurg kuşu Efsaneler her zaman ilgi çekmiştir. Fantasitk bir hikaye, güzel bir son… Kuş Simurg da en çok merak edilen efsaneler arasında yerini almıştır.
Simurg Kuşu
Simurg kuşu Simurg günümüzde harika renkleriyle anlatılan efsanevi hikayeleriyle herkesi büyüleyen ve kulağımıza aşina olan bir kuştur. Simurg kuşu farklı isimlerle anılmaktadır.
Diğer isimlerinden birisi olan Zümrüd-ü Anka kuşu da oldukça yaygın kullanılmaktadır. Bu kuşu bilenler kadar, bilmeyenler de vardır. Kuşun oldukça ilgi çekici bir hikâyesi de duyulmuştur. O hikâyeye Simurg kuşu efsanesi de denmektedir.
Simgurg, Pers mitolojisinde ortaya çıkan ve zaman içerisinde doğudaki efsanelerde de yer almaya başlayan bir kuş türüdür.
Türk Mitolojisinde ise Zümdür-ü Anka Kuşu veya Tuğrul Kuşu olarak anılan bu kuş için derler ki Simurg öldükçe küllerinden yeniden doğan Phoenix’e benzeyecekmiş. Yabancı kaynaklarda ise Phoenix olarak adı geçen bu kuşun, Pers edebiyatında Homa olarak tanımlanmış, Arapça kaynaklarda ise Rukh adıyla yer almıştır.
Simurg efsanesi, Fars sanatında kuş şeklinde, dev kanatlı bir yaratık olarak çizilmiş. İranlıların efsanelerine göre bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yok olmasına 3 kere şahit olmuştur.
Bir antik İran efsanesinde ise Simurg hikayesi, (diğer dı da Tuğrul Kuşu Efsanesi), kendisini alevler kaplayana kadar 1700 yıl yaşadığından, ölümsüz olduğundan ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası olduğundan bahsetmiştir.
Sasani Persler kuşun dünyaya bereket bahşedeceğine ve yer ile göğün arasındaki bütünlüğü sağlayacağına inanırlardı. İnanılışa göre Simurg bakır renginde tüylere sahiptir. Onun iyilik sever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı iyileştirdiği düşünülmektedir.
Simurg Kuşu Efsanesi
Simurg kuşu efsanesi kültürlere göre değişiklik göstermektedir. En bilineni ise şimdi anlatılan efsanedir. Çok uzun zamanlar önce, kuşlar diyarında Simurg diye bir kuş varmış. Diğer adı da Tuğrul Kuşu. En heybetlisiymiş kuşların. En güçlüsü oymuş. En yüksek dağda yaşayabilir, en büyük avların peşinden gidermiş.
Aslanlara kafa tutar, diğerlerini korkuturmuş. Bütün kuşlar onun hayranıymış, o ise bir tanesinin. Dişi bir şahine âşık olmuş. Keskin gözleriyle avına süzülüşüne, duruşuna, uçuşuna her şeyine hayranmış. Bütün kuşların hayranlık beslediği Simurg, bir şahini seçmiş. Diğer dişi kuşların hepsi kıskanmışlar Şahin’i. Ama en çok kıskanan da küçük güvercinmiş.
O güvercin, onların uçtuğu kadar yüksekten uçamadığı için hep uzaktan izlemiş Simurg ve şahini. Onu şahinle gördüğü her seferde kıskanmış, ağlamış içinden. Yüreği onun ölümsüz aşkıyla dolarken, ömrü acıyla dolmuş. Sessizce onların her mutlu gününde ağlamış.
Bir süre sonra Simurg ormana gittiğinde bir kurt sürüsünün saldırısına uğramış. Saatlerce hırpalamışlar onu. Güçlü kuş da sürüyü yenememiş fakat yenilmemiş de. Hiçbir kurdu öldürememiş. Ama kendisi ölmemiş. Kuşlar bir süre sonra ormanda bulmuşlar onu. Simurg yaralı bedeniyle yerde yatıyormuş. Kartal ve doğan onu en yüksek tepedeki evine taşımışlar.
Şahin gelince, kanadı kırık görmüş onu. Çok ağlamış şahin. Günlerce, gecelerce ağlamış. Güneşte yakmış kalbini yağmurlarda söndürememiş. Ona baktıkça acısı artmış her gün ağlamaya devam etmiş. Aşağıda sessizce ağlayan bir başkası daha varmış. Küçük güvercin, ölümsüz aşkıyla beraber, yalnızlığına hapsolmuş.
Kanadı kırık sevdiğini görememek her gün onun canını daha çok yakıyormuş. Gündüzleri görünmez olmuş güvercin. Geceleri çıkar dolaşır, herkes uyurken yaşarmış. Kimsenin onu görmesini istemezmiş.
Simurg, kanadı kırık yatmaya devam ederken günler geçmiş. Şahin’in aklı yüksekteki bulutlara, keskin kayalara, tekrar eğlenmeye kaymış.
Ağlamaz olmuş onun için. Gidince çok uzun zaman dönmezmiş. Sonunda bir gün, kör bir akbabayla gidivermiş Simurg yaralı yatarken. Ona son bir veda bile etmeden. Akbabanın koluna takıldığı gibi, ovaya inivermiş. Simurg sessizce izlemiş onların gidişini. Hiçbir şey söylememiş.
Günler geçtikçe içine akan ağıtlar, bedeninin bentlerini yıkmış. En yüksek tepeden öfkeli ama yaralı bir kuşun naraları yükselmeye başlamış. Şahine yakılan ağıtlar ulaşmamış. Küçük güvercinin kalbindeki acılara eklenmiş.
Simurg hiçbir şeyden habersiz yatarken ona duyduğu ölümsüz aşkı hep içinde saklayan güvercin, en yüksek tepeye tırmanmak istiyormuş Onun yanına. Kuşu gözleriyle görmek, yaralarını sarmak, son bir kez olsun koklamak istiyormuş. Günlerce keskin yarlarla, yüksek kayalarla boğuşmuş. Her gün biraz daha yaklaşmış yüksek tepeye.
Simurg gün geçtikçe daha çok acı çekmeye başlamış. Gözündeki yaşlar bitince; içindeki yangını soğutacak hiçbir şey kalmamış içinde. Yaralı kanadıyla uçamayan Simurg, öfkesiyle kendini yakmaya başlamış. Onun aşkıyla ve düştüğü yerden kalkamamanın acısıyla kendisi tutuşturmuş. Her yeri yanmış. Günlerce öfkesiyle bağırarak can vermiş.
Sonra Ne Olmuş?
Aşık güvercin, Simurg yanıp kül olduktan sonra çıkabilmiş tepeye. Sadece küllerini görebilmiş güvercin. Ve sessizce ağlamaya başlamış.
O ölümsüz sevdaya yakılan ağıtın ilk damlası küllerin üzerine düşünce, duman çekilmiş. Kuru küller hayatını güvercinin gözyaşlarında bulmuşlar. Yok olan Simurg küllerinden doğmaya başlamış. Ve onu yeniden yaratmışlar.
Doğadaki herkesin hayran olduğu Simurg küçük bir güvercinin ölümsüz aşkı sayesinde küllerinden doğarak geri dönmüş. O gün anlamış ki; zor olan aşk için ölmek değil, yanmış bitmiş bedenlere aşkla yeniden hayat verebilmekmiş.
Simurg avcunun içine almış güvercini. En yüksek bulutun tepesine götürmüş. Demiş ki; “Kimin kimi sevdiği önemli değil; kimin kimi özlediği de. Sen küçüksün ama benden daha güçlüsün.
Büyüklüğünü geç fark ettim bunun için beni ve sana sevgimi kabul et. Güvercin kabul etmiş onun sevgisini. Zümdür-ü Anka Kuşu bir yuva kurmuş bulutun tepesine ve temiz bir sevgiyle sevmiş güvercini. Ömrü boyunca hep ona layık olmaya çalışmış.
Simurg ki Onun her canlıdan bir parça taşıdığına inanılırmış. Ve tüylerinde her rengin olduğuna. Kanatları altın ve kırmızı karışımı, vücudunun ve başının ise mor renkte olduğu bilinirmiş. En tuhaf nokta ise yüzünün insana benzemesiymiş.
Hakkındaki tüm efsanelerin en can alıcı noktası, ömrünün bir aşamasına geldiğinde, yaşadığı yer olan Bilgi Ağacı ile birlikte kendini ateşe vererek, kül olana kadar yanması ve tekrar doğmasıdır. Bu nedenle Zümrüd-ü anka kuşu ölümsüzdür.
Tüm Simurg kuşu efsanesi özelliklerinin en bilineni canlılara en zor anlarda yardım ettiği ve kendine en fazla ihtiyaç duyulduğu zamanlarda ortaya çıktığı ve başkalarına hep el uzattığıdır. Simurg, dünyaların yıkılışına ve tekrar oluşmasına şahit olmuştur. Bu nedenle bilgeliği akılların ötesindedir. Yer ile gök arasında barışı sağlayacağı söylenirmiş.
Simurg kuşu efsanesi gösteriyor ki gerçek sevgi yarı yolda bırakmak değil ne olursa olsun sevmektir. İnsanlık da kendi küllerinin üzerinden yeniden doğabilmek için yanmalı ve birer Simurg olmayı göze almalı ki tüneğinde ve evinde yaşamaktan hapsolmaktan kurtulsun. 56234
1 Yorum
Yazar bu konuyu mükemmel işlemiş.
Comments are closed.