Muallim Naci’nin Ömer’in Çocukluğu Kitabının Özeti

Ömer’in Çocukluğu

Ömer’in Çocukluğu kitabı MEB tarafından belirlenmiş olan 100 temel eser arasında yer alan kitaplardandır. Yazarı Muallim Naci olan kitabın özeti ise çoğunlukla ödev ve analiz olarak talep edilebiliyor. Aynı zamanda bizzat hikâyenin kahramanı olan Ömer’in kendi ağzından bir anlatıma sahip olan kitap son derece sürükleyicidir. Bir anı romanı niteliği taşıyan Ömer’in çocukluğu kitabının özeti aileyi, semti, şehri, insanları ve hayatı net bir biçimde gözlemleme şansı tanıyor.

Bu içerikte ve Muallim Naci Ömer’in Çocukluğu Kitap Özeti Ömer’in Çocukluğu Kitabı Muallim Naci ile ilgili bilgiler bulabilirsiniz.

Muallim
Muallim Naci’nin Ömer’in Çocukluğu Kitabının Özeti

Ömer’in Çocukluğu Kitabının Kısa Özeti

İstanbul’da yaşayan Ömer okul dönüş saatinde evin yolunu tutarken bir köpeğin saldırısına uğramıştır. Üzücü bir olay olmasına rağmen Ömer’in dikkatini ilk çeken detay bu olmamıştır. Çünkü onu gören, köpeğin saldırdığının farkında olan bir adam bu olayı yalnızca izlemiştir. Ömer’i en yaralayan olay ise adamın müdahale etmeden izlemesi olmuştur.

Bu trajik olay Ömer’in hayatında çok büyük bir yara olmasa da asıl büyük darbeyi babası vefat ettiğinde yaşamıştır. Eğitim hayatı sürerken babası vefat eden Ömer’in dayıları ise en büyük dayanağı olmuştur. Dayılarının vefatı ile beraber ise sefalet ile tanışmıştır. Neyse ki eğitim hayatını tamamlamış olan Ömer Rüştiye’ye girmiş ve muallim olarak görev yapmaya başlamıştır.

Muallim olarak hayatına devam eden Ömer ani bir biçimde ailesinin ziyaretiyle şaşkına dönmüştür. Keza yanlarında Ahmet Mithat efendinin de olması onu bu kadar şaşırtmıştır. Ahmet Mithat efendi Ömer’i rüyasında gördüğünü fakat çok hasta olduğunu söylemiştir. Oysa bildiği kadarıyla Ömer hiçbir sağlık sorunu olmayan bir birey olarak hayatına devam etmektedir. Ancak Ahmet Mithat efendi ve ailesiyle oturduğu sırada bir sebepten ötürü yukarıya çıkan Ömer tam da bu esnada fenalaşmıştır. Bu sağlık sorunu aslında Ömer’in hayatını kaybetmesine vesile olacak durumu yarattığından Ahmet Mithat efendi bir noktada rüyasının doğru olduğunu anlamıştır.

Ömer’in Çocukluğu Uzun Özet

Büyüleyici güzelliği olan İstanbul’un Saraçhane semtinde oturuyoruz. Babam yaşadığımız Çelebi sokağın sevilenlerinden birisi. Heybetli, yakışıklı ve her zaman şık giyinen, sürekli olarak insanlara yardım eden ve terbiyesini hiç bozmayan birisi. Babam Ali’nin İslami değerlere sahip çıkan dürüst bir insan olması herkesin dikkatini çeker. Bunun sebebiyle kendi saraç dükkanında yıllardır aynı işi yapar.

Annem Fatma-üz Zehra ise Varnalı ve Müslüman bir ailenin çocuğu iken babamla evlenip İstanbul’a gelmiş. Daha önceden bir kez Varna’ya tatilde götürdüler ve en eğlenceli tatilimi geçirdim. Özellikle misafiriz diye bizi çok iyi konuk ettiler.

Babamın dostları arasında olan Behçet amca ise hayatımda diğer önemli bir kişidir. Tabii benim kadar ağabeyim olan Mehmet’in de öyle. Ağabeyime ismini veren Mehmet Tahir amcam ise aslında babamla hiç benzemezdi. Hatta ben pek anlamasam bile nasıl kardeş olduklarını sorgulayan çok büyük bir kalabalık vardı. Özellikle yıllardır babamın onun borçlarını ödediğini söylediklerini hep hatırlarım.

Ağabeyim Mehmet’in bana okuma yazma öğretmesi okulda işime fazlasıyla yaradı. Hem yaramazlık yaparken de ağabeyim beni çokça kollamıştır. Ninemin asasını komşu çocuğu Nail’in kafasına vurarak kırdığımda ise annem buna şahit oldu ve ceza olarak asayı kırdı. Kırdıktan sonra da yakmış ve bir daha o asayı hiç göremedim. Yine de bu bana biraz olsun ders oldu. Çünkü artık arkadaşlarımla böyle kötü davranışlar yapmıyorum.

Annemin memleketi Varna’dan bir oğlak göndermeleri beni çok mutlu etmişti. Ağabeyim onu kucaklayıp eve kadar getirmiş. Öyle tatlı öyle masum bir bakışı var ki her gördüğümde onu sevmek geliyor içimden. Her sabah Kalfa bizi okula götürmek için gelip aldığında oğlağı severdim. Fevziye mektebine gidiyorum ve okul bana Kuran-ı Kerim’i öğrenmem için çok faydalı oluyor.

Hoca efendi ise beni korkuttuğu kadar tüm çocukları korkutuyordu. Hemen yanı başında birkaç arşınlık sopa dururdu. Arkasında ise kayışlı falaka görürdük. Falakaya yatırıp birkaç kez vurmuşluğu var. Ne yalan söyleyeyim. Vurduğu yerlerde gül bittiğini görmedim.

Kurban bayramı gelip çattığında babam bahçede hazır olarak duran kurbanlıklardan birisini kesti. Aslında iki kurbanlığımız vardı birisi anneme, birisi ise babama adanmıştı. Ama birisini kesemeden babam zaten 10 gün içerisinde apar topar vefat etti. Meğer sıtma imiş.

Babamın ölümünden bir gün kadar önce dayım bize gelmişti ve sanki babam öleceğini bilir gibi tüm alacaklarını vereceklerini ona anlattı. Ertesi gün ben okuldan geldiğimde mahşer yeri gibi bir kalabalık bizim evi sarmıştı. Aralarından tabutu gördüm ve aslında babamın öldüğünü biliyordum. Çünkü bir çocuk böyle bir acıyı nasıl yaşar ve nasıl unutabilir ki?

Hemen komşulardan birisi beni evine aldı, karnımı doyurdu, türlü oyunlarla beni oyalamaya çalıştı. O gün yüzümden bir parça tebessüm alabilmek için yapmadıkları kalmadı. Ama babam ölmüştü ve ben o tebessümü yitirmiştim.

Okula gidip gelmeye devam ederken bir köpeğin acımasız bir biçimde bana saldırması ve en sevdiğim hırkamı paramparça etmesi beni çok üzdü. Aslında hırkamı çok sevdiğim için elbette üzüldüm ama beni asıl üzen nokta bunu görmesine rağmen asla yardım etmeyen bir adamdı. Köpeğin bana saldırışını oradan durup izledi. Ne köpeğin saldırdığı köşeyi, ne o köpeği, ne de o adamın yardım etmeden durup izlemesini ömrüm boyunca unutamadım.

Hayatımın bir noktasından sonra Ömer değil Naci ismini kullanmaya başladım. Tabii ki bu benim takma adımdı. Sebebi ise Aziz Efendi’nin kaleminden çıkan Muhayyelat isimli kitaptı. Kitabı okuyup adeta büyülenmiştim. İsmimi Naci yapmamdaki sebep ise kitapta Naci ile Şehide’nin büyük aşkıydı. Güzelliğiyle herkesi büyüleyen Şehide karşısında olan taliplerine sorular sorardı. Birbirinden yiğit bir sürü adam güzelliği karşısında lal olur kalırdı. Bir gün bunu duyan Naci hemen yanına gidip Şehide’nin karşısına çıkıp tüm soruları hiç takılmadan, gevelemeden cevaplayarak Şehide ile evlenmeye hak kazandı. İşte o gün benim adım Naci oldu.

Babamın vefatı manevi olarak beni yıkmış olsa da maddi olarak dayımın varlığı bizi asla zora sokmadı. Ama dayım vefat ettiğinde tam anlamıyla yoksulluk nedir ne değildir tatmış oldum. Hatta bunu ailecek tatmış olduk. Yine de Rüştiye’de muallim olarak görev yapmaya başlamam bir kurtuluştu. Ki Varna’da denetime çıkan Sait Paşa muallim olarak görev yaparken beni görmüş ve ardından beni memuru olarak yanına istemişti. Bu beni gelişim açısından daha da ileriye attı. Gazetelerde şiir yazıyor, her yazdığım şiirle daha da tanınıyor ve dolayısıyla başarılı hissediyordum. Ama hiçbir zaman ben oldum demediğim için hocalardan özel dersler almaya devam edip her zaman kendimi geliştirmeye devam ediyordum.

Ahmet Mithat efendinin beni rüyasında hasta ve bitap düşmüş görmesi ile beraber ailemle beraber ziyaretime gelmesi ise sonun başlangıcı oluverdi. Öyle ki çok sağlıklıydım. Ailemle sohbet ederken yukarıya odama çıkıp geri döneceğimi söyledim. Yukarıya çıkarken kalbim sıkıştı ve fenalaştım. Kendimi yatağıma zor attım. Zaten o an kalbim durduğunda Ahmet Mithat efendinin rüyası doğru çıkmıştı bile.

Ömer’in Çocukluğu Kitabının Karakterlerinin Özellikleri

  • Ömer

Ömer kitabın anlatıcısıdır. Aynı zamanda da baş kahramanıdır. Alanında başarılı bir öğretmen olmakla beraber duygusal yönü gelişmiş bir şairdir. Sanatçı kişiliği ile yükselişini sürdürmüştür.

  • Mehmet

Ömer’in öz ağabeyidir. Ömer’e okuma yazma öğretmesinden onu koruyup kollamasına kadar sayısız faydası olmuştur. İyilik ile bezenmiş bir karakteri vardır.

  • Ali

Ömer’in babasıdır ve aslında görece genç bir yaşta vefat etmiştir. Çevresi tarafından her zaman takdir edilen, Ömer ile arasında ciddi bir manevi bağ olarak karakterdir.

Ömer’in Çocukluğu Kitabının Ana Fikri Nedir?

Ömer’in Çocukluğu kitabının ana teması yazar Muallim Naci’nin pek çok detaya değindiği bir anlatıyı kapsar. Eski İstanbul yaşamını, insanların davranışlarını, hayatta önemli görülen şeyleri, okul hayatını ve çalışma hayatını bir bütün olarak kapsayan bir yönü vardır.

Toplumda inanç, gelenek, örf, adet ve yaşam koşullarının en gibi getirileri ve götürüler olduğunu net bir biçimde analiz etmektedir. Bunu toplumu merkez noktasına alarak anlatması ise daha akıcı bir dil oluşmasını sağlamıştır. Baş kahramanın anlatıcı olduğu bir öyküde yalnızca kahramanın başından geçenlere değil tüm hayata dair çarpıcı detaylar bulmak mümkündür.

2 yorum

Bu kaçıncı baskı

Çok güzel bir hikaye

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir